Kahve Nereden Geliyor?
Günümüzün en vazgeçilmez içeceklerinden biri olan kahve hakkında ne biliyoruz? Nereden geldiğini, nasıl keşfedildiğini ve nasıl böyle çeşitlendiğini biliyor musunuz? Hadi gelin geçmişe kazınan o kocaman tarihe dalalım biraz…
Üçüncü yüzyıla dayanan bir tarih şeridindeyiz. Etiyopya’da Khaldi adında bir keçi çobanı, keçilerinin beslenirken kırmızı bir meyveyi yedikten sonra sergiledikleri enerjik davranışlarından ötürü merak etmiş olsa gerek. O kırmızı kabuklu meyveyi yiyen keçilerin diğerlerine kıyasla daha hareketli olduğunu gören bu çoban düşüncelerinin arasında süzülürken merakının peşinden giderek bu durumu bir keşişe anlatıyor ve kafein ve uyarıcı özellikleri olan kahve ilk olarak burada keşfediliyor. Keşiş bu meyveleri öğütüyor ve sıcak su ile karıştırıyor. Sıcak suyun aklına nasıl geldiği benim için ayrı merak konusu olsa da tarihimiz bize böyle anlatıyor. Tarihin ilk kahvesi bu şekilde ortaya çıkıyor. Hazırladıkları o kahveyi içtiklerinde, keçiler gibi daha enerjik ve uyanık hisseden keşiş, kahveyi alıp manastıra götürüyor. Kahvenin yolculuğu işte tam burada, manastır vasıtasıyla yayılarak başlıyor. Gönül isterdi ki bunu direkt Khaldi’den öğrenelim, neyse bir gün zaman makinesi icat edilirse aklımızda olsun bu.
Kahvenin anavatanı Etiyopya olarak bilinir. Etiyopya’nın Kaffa bölgesinde ki ormanlarda keşfedilen ve günümüzün vazgeçilmez içeceği haline gelen kahvenin şimdi ise onlarca çeşidi vardır. Türk Kahvesi için kullanılan çekirdek Osmanlı döneminde Yemen ve Etiyopya’ya ait olan Arabica çekirdeğiydi. Günümüzde Brezilya’ya ait olan Rio Minas çekirdeği kullanılıyor.
Peki Bu Kahve Osmanlı’ya Nereden Geldi?
Bununla ilgili çok fazla görüş ve rivayet olsa da en çok kabul edileni 1520-1566 senelerinde Kanuni Sultan Süleyman döneminde Yemen Valisi Özdemir Paşa aracılığıyla Osmanlı topraklarına getirildiğidir. İmparatorluğun başkentine getirilen o kültürün günümüze kadar gelen ve örf ve adetlerimizde bile yer edinen Türk Kahvesi’nin başlangıcı bu şekildedir. Unutmadan önce, bir diğer rivayet ise Halepli iki tüccarın 1555 yılında Taht-ül Kale (Tahtakale)’de açtıkları kahvehane sayesinde Osmanlı kültüründe yaygınlaştığıdır. Aslına bakarsanız o kadar çok rivayet var ki her birinin anlatımı birbirinden güzel, hepsini mantıklı buluyorum.
Neden Türk Kahvesi? Nedir Onu Farklı Kılan?
Yemen Valisi Özdemir Paşa aracılığıyla kahve ile tanışan Osmanlı İmparatorluğu, farklı bir metotla pişirilen bu kahveye Türk Kahvesi adını verdi. Telvesiyle sunulan tek kahve çeşididir. Cezve ve güğümde pişirilerek elde edilen o bol köpüklü ve lezzetli Türk Kahvesi günümüze kadar değişmeden gelmiştir. Tabii değişen tek şey damatlara yapılan şu tuzlu kahve olayı, olayın aslı öyle olmasa da günümüzde kadınlar sevdikleri kişiye içiriyorlar tuzlu kahveyi. Yahu içirsene şöyle ballı tatlı bir kahve… neyse yaram daha fazla deşilmeden konuya geri dönüyorum. Padişahlarımız arasından Sultan II. Abdülhamit kahve tiryakisiydi. Kızı Ayşe Osmanoğlu’nun anlatımına göre üst üste iki fincan içer ve kahvenin sunumunu da pek özenli severmiş. Küçük altın bir tepsi üzerine gümüş cezve ve iki beyaz kahve fincanı ile sunulurdu Sultanımıza…
Türk Kahvesinin Faydaları
Günümüzde bilimin bu denli gelişmesi ile dünyamızda var olan her şey hakkında bilgi, fikir ve teorilere sahibiz. İnsanoğlu olarak yaşımız kaç olursa olsun her gün yeni bir şey öğreniyoruz… Bu edebi kelamı kesip konuya giriş yapayım en iyisi.
Kafein, kahvenin içinde doğal olarak bulunan uyarıcı ve kişinin zihinsel aktivitesini güçlendiren bir maddedir. Haliyle neden genellikle sabahların olmazsa olmazı olduğunu anlayabiliriz. Kolon kanserini %25, safra kesesinde ki taş riskini %45 azalttığı tespit edilmiştir. Kanser riskini azalttığı gibi Alzheimer’ı da önleyerek beyni zinde tutuyor.
Tavsiye edilen ise günde iki fincan kahve içilmesidir. Ayrıca baş ağrısını da hafifleten bir etkiye sahiptir. Kahvenin çocuklarda 3, yetişkinlerde ise 5-7 saatlik aktif bir etkisi bulunmakta. Kahve içen kişilerin içmeyenlere oranla daha odaklı olduğu da tespit edilmiştir. İşin özü saymakla bitmeyen yararı bulunuyor milli kahvemizin. Aman okuduktan sonra gaza gelip abartmayın. Zira yararı olduğu gibi zararı da bulunuyor. Neydi o doğru söz? Ha. Buldum. Her şeyin fazlası zarar. Bilir o Bilir nedir bu kahvenin zararları? Söyle de bilelim yahu.
Fazla tüketimin tansiyon yüksekliği oluşturduğu, kalp hastalıklarını tetiklediği gibi ritim bozukluğuna sebep olduğu, doğru zamanda içilmediği takdirde –ki yemekten hemen sonra tüketmek kesinlikle doğru değil, şekeri yükselterek şeker hastalığını da tetiklediği tespit edilmiştir. Ben değil bilim insanları tespit etmiş… Aşırı tüketimin gastrit ve ülser gibi mide hastalıklarına da sebebiyet verdiği tespit edilmiştir. Hatta mide rahatsızlığınız için doktora gittiğinizde ilk olarak yasakladığı şeylerin başında kahve gelir. Bu üzücü yasağı çiğnemek vicdanımı hiç sızlatmıyor desem yeridir. Bensiz olur kahvesiz olmaz. Neyse şaka tabii. Son olarak uyku problemlerine de yol açabiliyor. O yüzden sayın araştırmacı ve kahve sever okuyucularım, her şeyin bir sınırı olduğunu bilerek hayatın tadını çıkarmaya bakalım. Canınız çekmiştir şimdi, hadi bir kahve molası verelim!
Tüm yazıları okumak için tıklayın >